5 Mart 2015 Perşembe

Anne Olmak…

               Anne Olmak…

Gereksiz bulduğum günlerden birini daha kutladık. Anneler günü.

Yanlış anlaşılmasın lütfen. Annelerimiz değildir tabi ki gereksiz olan. Bu günü gereksiz diye nitelememde olaya, bu kutlamaları yapanların baktığı gibi bakamamaktan kaynaklanan farklılıklar var. Alıp veremediğim anneler değil, koskoca yılda adanılan bir gündür.

Yazılarımı takip edenler bilirler ki bundan başka gereksiz bulduğum günlere değinmeye çalışmıştım. Bu özel diye nitelenen gün vesilesiyle annelerimizden ve anne olmaktan bahsetmek istiyorum.

Anne olmak…
Annelik Başlı başına farklı bir duygudur. Rabbimin sadece insanlara değil, üremeyi sağlayabilen tüm canlılara verdiği olağanüstü bir duygu. Erkeğe karşı güçsüz gibi gözüken o narin bedenlerinde taşıdıkları annelik duygusu, aslında kadınlara verilen gizli bir güçtür. O öyle bir güçtür ki yalnız yavrusu tehlikede iken ortaya çıkar ve kendisinden kat ve kat fizik gücü üstünlüğü olanların karşısında bile devleşebilir.

Dünyanın birçok yerinde anne olma duygusu aynıdır fakat yaşanılanlar farklılıklar doğurmaktadır. Avrupa’nın herhangi bir yerinde anne olmakla, Filistin de, Afganistan da, Irak da ve şimdilerde Suriye de anne olmak farklıdır elbet. Hatta açlıkla imtihan edilen bir toplum olan Afrika da da anne olmak özeldir.

Açlık nedeniyle yavrularıyla göç etmek zorunda olan Afrikalı anneler ve bu göç yolundayken diğer çocukların kurtulması pahasına, içlerinden en hasta olan yavrusunu acılarıyla ve gözyaşlarıyla ölüme terk etmek zorunda kalan anneler. En acısı da bu sanırım. 

            Tüm bunları yaşayan annelerin yılın sadece bir gününde onları anladığımızı, değerli bulduğumuzu ve sevdiğimizi söylememiz ne kadar mantıklı sizce. İşte ben bunu doğru bulmuyorum.

            Şöyle bir düşünün; o günde çocuklarının mezarına her zamankinden daha acılı bir yürekle koşup “yavrum sen bana gelemedin ama ben sana geldim” diyen anneler. Özellikle şehitlerimizin anneleri.

            Şöyle bir düşünün; anneler gününü kutlayan arkadaşlarını kaçamak bakışlarında gizlediği yaşlı gözleriyle izlemek zorunda olan, anne özlemine her zamankinden daha fazla hisseden yetim yavrularımız.

            Şöyle bir düşünün; yaş olarak sonbaharlarında olan ve çocukları tarafından terk edilen huzur evlerinde, o gün ellerinin öpülmesini bekleyen yürekleri buruk annelerimiz.

            Ve şöyle bir düşünün; o çok sevdiği, özlediği annelerini uzaklarda olmasından dolayı kucaklayamadığından içinin buruk, yüzünün donuk olduğu bir gün yaşayan evlatlar. Tıpkı benim gibi.

Annem…

Kucaklayamadığım, elini öpüp iyi ki yanımdasın, iyi ki benim annemsin diyemediğim uzaklıktasın şimdi. Her zaman özlem duyuyordum ama bu gün daha fazla hissettim yokluğunu seni çok özledim annem.

Sadece senden uzaklardayken hissetmedim özlemini, yanındayken de özlüyordum seni ama sen bilmiyordun. Beni ne kadar özlediğini de hissediyorum anne ve seni çok iyi anlayabiliyorum.         Tek tesellim sesini duymak istediğimde, duyabilmemdir. Ama bu bana şimdi yetmiyor anne. Bu yılki anneler günü bana daha da anlamsız geldi. Birileri daha fazla üzülüyordur diyerek sevmediğim bu özel günü, şimdi hiç sevmiyorum anne ama seni çok seviyorum.

Bu vesile ile hayatın bana verdiği ikinci aneminde ellerinden öpüyorum.

Kendilerini unutup evlatlarının hayatını daha yaşanılır kılmak için çabalayan tüm annelerimizin ve huzurumuz için mücadele verirken, kahpe kurşunlar ile yaşamdan koparılan evlatlarının acılarıyla nefes alan tüm şehit annelerimizin de ellerinden öpüyorum.

         Vildan Poyraz Coşkun
             14.05.2012
             Yazı No: 27

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder