5 Mart 2015 Perşembe

Tükettikçe Tükeniyoruz

               Tükettikçe Tükeniyoruz

İnsan, yaşamını sürdürdüğü zaman içerisinde sürekli tüketen bir varlık olmuştur. “tüketmek için üretimin olması gerekir” olgusu bu noktada devreye girer. Tarihin ilk çağlarından beri insanoğlunun yeme, giyinme ve barınma ihtiyaçlarını karşılamak için üretme noktasındaki çabalarını tarih kitaplarından okumaktayız.

O dönemden bu döneme gelindiğinde, tüketme noktasındaki inanılmaz gelişimin hepimiz farkındayız. Üretimin, tüketimi karşıladığı durumlarda ortada sorun yok iken üretim noktasındaki yetersizlikler ise günlük yaşantımızı zora sokmaktadır.

Bu satırlarımda değinmek istediğim asıl konu, artık toplumların tüketim toplumuna dönüşmüş olmasıdır.

Tüketmek kelimesi sadece yeme-içme noktasında kullanılmaması gerekir. Birçok farklı durumlar için kullandığımız bir kelimedir aslında. Örneğin bizi sıkıntıya sokup bunaltan insanlara “ömrümü tükettin” deriz. İnsanoğlunun ömrünün tükenmesi ne kadar acıdır değil mi? Üretilmesi imkânsız olan ve sürekli iyi ya da kötü de olsa tüketilendir ömür.

Hayatın hengâmesinde ömürle birlikte birçok güzellikleri de tüketir olduk velhasıl. Şöyle ki, selamımızı tükettik. Süregelen kalabalık toplum yaşantımızda, bir arada oturduğumuz insanlarla yüz yüze gelsek dahi selamlaşmıyoruz artık. Bir selamı çok görüyoruz birbirimize. Selamlaşmayı bıraktığımız içindir ki bizden sonra gelen neslin selamını alamaz olduk şimdilerde. Anlayacağınız, çocuklarımızın selamını aslında bizler tüketmiş olduk.

Tükettiğimiz öz değerlerimizden vefada merhamette sevgilerde en önemlisi saygıda nasiplerini aldılar bir bir.

Orta yaş ve üzeri her bireyin, genç nesillerimiz için en çok serzenişte bulundukları davranış, saygı ve sevgi noktasındaki eksiklikleridir. Evet, haklı bir eleştiri ama burada eleştirmemiz gereken onlardan önce kendimiz olmalıyız. Oysa bizler, kendi eksikliklerimizin farkında olmadan onları eksikliklerinden dolayı yargılıyor konumuna düşmekteyiz ki hoş olmayan bir durum bu. Aile içerisinde saygıyı ve sevgiyi gören, yaşayan hiçbir çocuk ya da genç dışarıya çıkıp topluma karıştıklarında, saygısızca davranamazlar. Kimse kusura bakmasın, önce kendimizi düzeltmemiz lazım. Sonrasında da çocuklarımızdan güzel davranışlar sergilemelerini bekleme hakkına sahip olabiliriz.

Çocuklarımız ailelerinin yansıması olarak toplumda hareket etmektedirler. Bunu aklımızdan çıkarmamalıyız. Burada önce birey olarak, daha sonra da toplum olarak vurdumduymazlıktan sıyrılmaya ihtiyacımız var. Sorunlu olduğumuz evlatlarımızın sadece temel gereksinimlerini karşılamak adına sarf ettiğimiz onurlu çabanın ardında, diğer manevi ihtiyaçlarını da karşılamamız gerekmektedir.

Bildiğiniz üzere manevi değerlerimizin geleceğe aktarılmasının en etkili yolu, örneklerini yaşatmaktır. Bizden sonraki nesillerimizin bu değerleri tüketmeden yaşatabilmeleri için, en küçük topluluk olan aile birliği içerisinde bu davranışları hayata geçirmek gibi bir misyonumuzun olduğunu unutmamalıyız.

Çocuklarımıza bu değerleri aktarabilirsek eğer onlarda üretken duruma geçeceklerdir.

          Vildan Poyraz Coşkun
              07.05.2012
              Yazı No: 26

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder