İnsan,
yaşamını sürdürdüğü zaman içerisinde sürekli tüketen bir varlık olmuştur.
“tüketmek için üretimin olması gerekir” olgusu bu noktada devreye girer.
Tarihin ilk çağlarından beri insanoğlunun yeme, giyinme ve barınma
ihtiyaçlarını karşılamak için üretme noktasındaki çabalarını tarih
kitaplarından okumaktayız.
O dönemden bu
döneme gelindiğinde, tüketme noktasındaki inanılmaz gelişimin hepimiz
farkındayız. Üretimin, tüketimi karşıladığı durumlarda ortada sorun yok iken
üretim noktasındaki yetersizlikler ise günlük yaşantımızı zora sokmaktadır.
Bu
satırlarımda değinmek istediğim asıl konu, artık toplumların tüketim toplumuna dönüşmüş olmasıdır.
Tüketmek
kelimesi sadece yeme-içme noktasında kullanılmaması gerekir. Birçok farklı
durumlar için kullandığımız bir kelimedir aslında. Örneğin bizi sıkıntıya sokup
bunaltan insanlara “ömrümü tükettin” deriz. İnsanoğlunun ömrünün tükenmesi ne
kadar acıdır değil mi? Üretilmesi imkânsız olan ve sürekli iyi ya da kötü de
olsa tüketilendir ömür.
Hayatın
hengâmesinde ömürle birlikte birçok güzellikleri de tüketir olduk velhasıl.
Şöyle ki, selamımızı tükettik. Süregelen kalabalık toplum yaşantımızda, bir
arada oturduğumuz insanlarla yüz yüze gelsek dahi selamlaşmıyoruz artık. Bir
selamı çok görüyoruz birbirimize. Selamlaşmayı bıraktığımız içindir ki bizden
sonra gelen neslin selamını alamaz olduk şimdilerde. Anlayacağınız,
çocuklarımızın selamını aslında bizler tüketmiş olduk.
Tükettiğimiz
öz değerlerimizden vefada merhamette sevgilerde en önemlisi saygıda nasiplerini
aldılar bir bir.
Orta yaş ve
üzeri her bireyin, genç nesillerimiz için en çok serzenişte bulundukları
davranış, saygı ve sevgi noktasındaki eksiklikleridir. Evet, haklı bir eleştiri
ama burada eleştirmemiz gereken onlardan önce kendimiz olmalıyız. Oysa bizler,
kendi eksikliklerimizin farkında olmadan onları eksikliklerinden dolayı
yargılıyor konumuna düşmekteyiz ki hoş olmayan bir durum bu. Aile içerisinde
saygıyı ve sevgiyi gören, yaşayan hiçbir çocuk ya da genç dışarıya çıkıp
topluma karıştıklarında, saygısızca davranamazlar. Kimse kusura bakmasın, önce
kendimizi düzeltmemiz lazım. Sonrasında da çocuklarımızdan güzel davranışlar
sergilemelerini bekleme hakkına sahip olabiliriz.
Çocuklarımız
ailelerinin yansıması olarak toplumda hareket etmektedirler. Bunu aklımızdan
çıkarmamalıyız. Burada önce birey olarak, daha sonra da toplum olarak
vurdumduymazlıktan sıyrılmaya ihtiyacımız var. Sorunlu olduğumuz evlatlarımızın
sadece temel gereksinimlerini karşılamak adına sarf ettiğimiz onurlu çabanın
ardında, diğer manevi ihtiyaçlarını da karşılamamız gerekmektedir.
Bildiğiniz
üzere manevi değerlerimizin geleceğe aktarılmasının en etkili yolu, örneklerini
yaşatmaktır. Bizden sonraki nesillerimizin bu değerleri tüketmeden
yaşatabilmeleri için, en küçük topluluk olan aile birliği içerisinde bu
davranışları hayata geçirmek gibi bir misyonumuzun olduğunu unutmamalıyız.
Çocuklarımıza
bu değerleri aktarabilirsek eğer onlarda üretken duruma geçeceklerdir.
Yazı No: 26
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder