Geçtiğimiz
hafta sonu ÖSYM tarafından gerçekleştirilen YGS sınav sonuçları açıklandı. 1
milyon 837 bin 344 öğrenciden 50 bin 805 adayın sıfır çektiği bir sınavı daha
geride bıraktık.
Sınavlarla
ilgili birçok bilgiler sınav sonuçlarının açıklanmasının ardından
değerlendirilerek kamuoyuna sunuldu. Bu bilgilerden en çok ilgimi çeken 700 bin
öğrencimizin matematik bölümünden sıfır çekmiş olmasıdır.
Öğrencilerimizin
büyük çoğunluğu tarafından matematik dersinin sevilmediğini, ilgi görmediğini
yeni bir araştırma sonucu olarak sizlere sunmayacağım tabii ki. Bilinen bir
gerçeğin bu sene de aynı sonucu vermesine şaşırmadım açıkçası. Ön yargıyla
bakılan matematiği çocuklarımıza sevdirmekte zorlanıyoruz. Sevmedikleri için de
öğrenme istekleri olmuyor. Biz eğitmenlerin ellerini kollarını bağlayan nokta
bu oluyor.
Dersine
girdiğimiz sınıf mevcutlarının 40 ve üzeri olan öğrenci gruplarında matematiğe
ilgi duyan ve o dersi zevkle yapıp başarı sağlayan hâlihazırda ancak 6-7 kişi
bulabilirsiniz. Onları istekle takip etmeye çalışan fakat temel eğitimleri buna
imkân vermeyen 8-10 kişi vardır. Ardından 10-15 kişilik grup etkisiz eleman
gibidir. Sorun yaratmazlar ama derse de
katılmazlar. Ve geri kalan öğrenci grubu ise bir nevi matematik
düşmanlarıdır. Dersten hatta ve hatta bu
dersin öğretmenlerinden de hoşlanmazlar. 40 dakikalık ders süresi boyunca
canları sıkılan ve dersi sabote etme planları yapan bu özel öğrencilerimizin
bazılarının düşüncelerini eyleme dönüştürme hevesinde olmaları eğitmenlerin
canını sıkar ne yazık ki.
Durum
böyle iken çoğu öğrencimizin sınavlarda, matematikten sıfır çekmeleri sürpriz
değil. Madalyonun diğer bir tarafı var aslında. Sınav sonrasında görüştüğüm
birçok öğrencinin sınav değerlendirmelerinde “Türkçe soruları bizi ters köşeye
yatırdı.” ifadelerine sıkça rastladım. Türkçe sorularının çok uzun olmasından
dolayı sürenin azizliğine uğrayan öğrenciler, diğer bölümlerde rahatça
yapabilecekleri sorulara zamanlarının kalmamasından dolayı, hüsranla
sınavlarını sonlandırmaları da düşündürücü.
Tamam,
matematiği yapamamaları bir tarafa 700 bin öğrencilerimizin bu bölümden sıfır
çekmelerinde ki diğer etken sürenin yetmemesi olmuştur. Diğer bir ifadeyle ne
yazık ki matematik Türkçeye feda edilmiştir.
Burada
değinmek istediğim bir başka konu, sınava hazırlık döneminde okul eğitimine
destek olmak ve sağlıklı bir şekilde sınavlara, öğrencileri hazırlama
noktasında hareket eden dershane eğitimleridir. Birçok dönem eleştirilere maruz
kalsalar da, eğitim sistemimizin tam olarak oturtulmamış olmasının verdiği
açığı kapatmak için gayret sarf etmektedirler.
Geçenler
de eğitim sistemindeki yeni değişikliklerin bilgilendirilmesi akabinde,
önümüzde ki dönemlerde dershanelerin de kapatılacağının söylenmesinin ardından,
sektör işverenlerinden itiraz sesleri çok geçmeden geldi. Dershanelerin,
takviye eğitimini almaya istekli olan öğrencilerimize okulla birlikte hareket
edildiğinde ki katkıları küçümsenemez.
Dershane
desteğini alma yaş grubunun on ikiye düştüğü son dönemlerde öğrencilerin YGS
sınavına gelene kadar aldıkları takviye, takdir ederseniz azımsanmayacak kadar
uzun bir süre. Bu sürede sınavlarda artık, bilgi ile birlikte süre ile de
yarışılacağı bilincinin öğrenciye öğretilmesi gerekirken sonuç ortada.
Dershanelerin kapatılacağını duyduklarında (ne kadar gerçekçi olduğu da muamma)
itiraz etmeden önce özeleştiri yapmaları gerekmez mi?
Dershane eğitiminde ki asıl amaç eksik
bilgilerin tamamlanması, öğrencinin test tekniğine alıştırılması ve verilen
sürenin etkin kullanımıyla ilgili pratik edindirme iken ardı ardını yapılan
deneme testlerinin, çocukları bezginlik noktasına getirmekten başka da bir
faydası olmamış gözüküyor.
Sınav
akabinde soluğu dışarıda alan çoğu öğrencinin yakınlarıyla paylaştığı ilk cümle
“sorular çok zor değildi fakat sürem yetmedi. Sürem yetseydi birçok soruyu da
yapabilirdim.” olmuştur.
Dershaneler
noktasında ki bu eleştirilerimi haklı kılan ifadelerim üzerinde, sizlerin de
düşünmesini istiyorum.
Yazı No: 25
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder