Geçtiğimiz hafta yoğun bir gündemi geride bıraktık.
Ülkemizi ilgilendiren, hoş olmayan, yersiz, gereksiz, yararsız bir gündem
yaratılmaya çalışıldı. Yaratıldı da. Bir süre daha gündemimizi meşgul edeceğe
benziyor. İsterdim ki köşemde güzellikleri paylaşayım ama bu haftada
dağarcığımda önemli bulduğum bir konu var.
Devir teknoloji devri.
Son yıllarda teknoloji ile bayağı haşır neşir olduk. İletişim araçlarının
gittikçe çoğalması ile yaşantımız hiç olmadığı kadar renklendiii, renklendii….
Birçoğumuz özellikle genç neslimiz ki, nüfusumuzun
büyük bir kısmı, bu gelişmelerden oldukça memnunlar. Onların, teknolojinin
iletişim kısmıyla daha fazla ilgilenmeleri beni oldukça tedirgin ediyor.
Günümüz teknolojisini, yan etkileri bolca olan bir
antibiyotiğe benzetiyorum. Bu ilaç, birçok yönüyle bizlere fayda sağlarken,
diğer taraftan, daha sonraki yıllarda, üstesinden gelemeyeceğimiz sorunlarla
bizleri baş başa bırakmasından korkuyorum. Bilinçsiz ilaç kullanımının
zararlarını hepimiz üç aşağı beş yukarı biliyoruz. Bu noktada ki endişem, genç
neslimizin teknolojiyi bilinçsiz bir şekilde kullanmasıyla ilintili. Teknoloji
öyle bir şey ki bizleri Aya’da götürür, batağa da.
Son yıllarda toplum içinde ve okullarda sıkça
rastladığımız şiddet olaylarının temelinde, teknolojinin yan etkilerinin olduğu
açıkça görülmekte. Neden çocuklarımız en ufak bir olayda, yumruklarını, bıçağı
ya da silahı kullanma ihtiyacını hissediyorlardır sizce? Bir cana kastetmek
neden bu kadar ucuz geliyor onlara? Bütün bunları çok iyi düşünüp irdelemek
lazım. Ayrıca gençliğimiz için büyük bir tehlike olan içki, sigara ve
uyuşturucu kullanımının çok küçük yaşlara inmesi tehlikenin diğer bir boyutu.
Bu noktada bireysel çabalar değil de toplumsal
uyanışa ihtiyacımız var. Bizler her gün bir önceki günümüzü arar olduk
şimdilerde. Dostluklarımızı, kültürümüzü, aile bütünlüğümüzü ve öz
değerlerimizin birçoğunu kaybetmek üzereyiz. İşte, teknolojinin yan ürünü olan
iletişim araçları, bizi biz yapan tüm bu güzel yönlerimizi, elimizden alıp
götürüyor bir bir.
Mektuplarım şuan hüzünlü çünkü bir tuşla silinip
giden, hazır sevgi mesajlarına mağlup oldular. Kitaplarım keza öyle. Eskiden
izlediğimiz, sevgi karakterlerine büründürülmüş Nasrettin Hoca, Keloğlan,
Heidi, Candy, Polyanna, gibi çizgi karakterlerinin yerine, artık çocuklarımıza,
şiddeti içeren, silahın başrolünü oynadığı savaş filmleri dayatılmakta. Aile
sohbetlerini ve bayram ziyaretlerini, genç neslimiz, bilgisayara ve sanal âleme
tercih eder oldular son yıllarda.
Evet, gençliğim teknolojiyi
eline almış nereye gidiyor?
Bütün bunların cevabı var elbette. Çocuklarımız
gerçek savaşı sadece iletişim araçları ile izliyorlar ya da savaş oyunları
oynayarak savaşın içinde yer alıyorlar. Onlar için savaş soyut bir kavram şu
an. Birçoğumuz farkında değiliz ama çocuklarımız hazırlıksız bir şekilde
savaşın içindeler aslında. İşin kötü tarafı karşısında ki düşman, ona dost oğlu
dost görünüyor. Biz ise, bu durumu ona izah etmekte aciz kalıyoruz. Velhasıl,
baharı da yazı da yaşasak, kabul etmeliyiz ki, çocuklarımız şuan görünürde
olmayan bir savaşın figüranı durumundalar.
Yıllar öncesinde Çanakkale’ye demir atan güçler,
yenilgiyi tattıktan sonra, bugün savaş taktiğini değiştirerek, sinsi bir planla
karşımızdalar. Potansiyel tehlike olarak kabuk ettikleri genç neslimizin
zihinlerini, teknolojinin olumsuz tarafıyla etkisiz hale getirerek yok etme
çabasındalar. Biz yetişkinler bu nokta da gençliğimize sahip çıkmak zorundayız.
Büyük bir uyanışa ihtiyaç duyuyoruz toplum olarak demiştim ve yineliyorum. Cephede
genç yaşlarında, canlarını feda ederek, bizlere onurumuzu tekrar veren
şehitlerimiz için bunu yapmalıyız. Çocuklarımızı, top ve tüfeğin kullanılmadığı
bu savaş cephesinde yalnız bırakmamamız gerekir. Atalarımızın bilek gücüyle
kazandıklarını, bugün uyanık olup, zekâ gücüyle korumalıyız.
Teknolojiyi kullanma talimatlarına uygun bir şekilde
kullanırsak, potansiyel güç olan, genç neslimizin karşısında kimse kolay kolay
duramayacaktır. Daha sonra, baharımızı da yazımızı da yaşarız doya doya.
Vildan Poyraz Coşkun
26.12.2011
Yazı No: 9
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder