5 Mart 2015 Perşembe

Gençliğim Teknoloji İle El Ele Nereye Gidiyor?

Gençliğim Teknoloji İle El Ele Nereye Gidiyor?
 
Geçtiğimiz hafta yoğun bir gündemi geride bıraktık. Ülkemizi ilgilendiren, hoş olmayan, yersiz, gereksiz, yararsız bir gündem yaratılmaya çalışıldı. Yaratıldı da. Bir süre daha gündemimizi meşgul edeceğe benziyor. İsterdim ki köşemde güzellikleri paylaşayım ama bu haftada dağarcığımda önemli bulduğum bir konu var.

Devir teknoloji devri. Son yıllarda teknoloji ile bayağı haşır neşir olduk. İletişim araçlarının gittikçe çoğalması ile yaşantımız hiç olmadığı kadar renklendiii, renklendii….

Birçoğumuz özellikle genç neslimiz ki, nüfusumuzun büyük bir kısmı, bu gelişmelerden oldukça memnunlar. Onların, teknolojinin iletişim kısmıyla daha fazla ilgilenmeleri beni oldukça tedirgin ediyor.

Günümüz teknolojisini, yan etkileri bolca olan bir antibiyotiğe benzetiyorum. Bu ilaç, birçok yönüyle bizlere fayda sağlarken, diğer taraftan, daha sonraki yıllarda, üstesinden gelemeyeceğimiz sorunlarla bizleri baş başa bırakmasından korkuyorum. Bilinçsiz ilaç kullanımının zararlarını hepimiz üç aşağı beş yukarı biliyoruz. Bu noktada ki endişem, genç neslimizin teknolojiyi bilinçsiz bir şekilde kullanmasıyla ilintili. Teknoloji öyle bir şey ki bizleri Aya’da götürür, batağa da.

Son yıllarda toplum içinde ve okullarda sıkça rastladığımız şiddet olaylarının temelinde, teknolojinin yan etkilerinin olduğu açıkça görülmekte. Neden çocuklarımız en ufak bir olayda, yumruklarını, bıçağı ya da silahı kullanma ihtiyacını hissediyorlardır sizce? Bir cana kastetmek neden bu kadar ucuz geliyor onlara? Bütün bunları çok iyi düşünüp irdelemek lazım. Ayrıca gençliğimiz için büyük bir tehlike olan içki, sigara ve uyuşturucu kullanımının çok küçük yaşlara inmesi tehlikenin diğer bir boyutu.

Bu noktada bireysel çabalar değil de toplumsal uyanışa ihtiyacımız var. Bizler her gün bir önceki günümüzü arar olduk şimdilerde. Dostluklarımızı, kültürümüzü, aile bütünlüğümüzü ve öz değerlerimizin birçoğunu kaybetmek üzereyiz. İşte, teknolojinin yan ürünü olan iletişim araçları, bizi biz yapan tüm bu güzel yönlerimizi, elimizden alıp götürüyor bir bir.

Mektuplarım şuan hüzünlü çünkü bir tuşla silinip giden, hazır sevgi mesajlarına mağlup oldular. Kitaplarım keza öyle. Eskiden izlediğimiz, sevgi karakterlerine büründürülmüş Nasrettin Hoca, Keloğlan, Heidi, Candy, Polyanna, gibi çizgi karakterlerinin yerine, artık çocuklarımıza, şiddeti içeren, silahın başrolünü oynadığı savaş filmleri dayatılmakta. Aile sohbetlerini ve bayram ziyaretlerini, genç neslimiz, bilgisayara ve sanal âleme tercih eder oldular son yıllarda.

Evet, gençliğim teknolojiyi eline almış nereye gidiyor?

Bütün bunların cevabı var elbette. Çocuklarımız gerçek savaşı sadece iletişim araçları ile izliyorlar ya da savaş oyunları oynayarak savaşın içinde yer alıyorlar. Onlar için savaş soyut bir kavram şu an. Birçoğumuz farkında değiliz ama çocuklarımız hazırlıksız bir şekilde savaşın içindeler aslında. İşin kötü tarafı karşısında ki düşman, ona dost oğlu dost görünüyor. Biz ise, bu durumu ona izah etmekte aciz kalıyoruz. Velhasıl, baharı da yazı da yaşasak, kabul etmeliyiz ki, çocuklarımız şuan görünürde olmayan bir savaşın figüranı durumundalar.

Yıllar öncesinde Çanakkale’ye demir atan güçler, yenilgiyi tattıktan sonra, bugün savaş taktiğini değiştirerek, sinsi bir planla karşımızdalar. Potansiyel tehlike olarak kabuk ettikleri genç neslimizin zihinlerini, teknolojinin olumsuz tarafıyla etkisiz hale getirerek yok etme çabasındalar. Biz yetişkinler bu nokta da gençliğimize sahip çıkmak zorundayız. Büyük bir uyanışa ihtiyaç duyuyoruz toplum olarak demiştim ve yineliyorum. Cephede genç yaşlarında, canlarını feda ederek, bizlere onurumuzu tekrar veren şehitlerimiz için bunu yapmalıyız. Çocuklarımızı, top ve tüfeğin kullanılmadığı bu savaş cephesinde yalnız bırakmamamız gerekir. Atalarımızın bilek gücüyle kazandıklarını, bugün uyanık olup, zekâ gücüyle korumalıyız.
 
Teknolojiyi kullanma talimatlarına uygun bir şekilde kullanırsak, potansiyel güç olan, genç neslimizin karşısında kimse kolay kolay duramayacaktır. Daha sonra, baharımızı da yazımızı da yaşarız doya doya.

Vildan Poyraz Coşkun
26.12.2011
Yazı No: 9

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder