5 Mart 2015 Perşembe

Hakkını helal et Kaddafi

Hakkını helal et Kaddafi
              Kaddafi’yi yıllardır Türkiye hayranı olarak, yapması gerekeni yapan bir lider olarak tanıdım. Kendi ağzından Türkiye hayranlığını dinlemiştim röportajında. Türk müteahhitlerine olan güvenini dile getirmişti konuşmasında. Bir çok vatandaşımızın bir dönem ekmek kapısıydı Libya. İşsizlik sorunuyla boğuşan iş adamlarımızın, işçilerimizin umuduydu adeta. Çocuklarının rızkını taşıyorlardı o diyarlardan. Anlayacağınız Kaddafi’nin Türk hayranlığı işe yaramıştı yıllardır.

Bu olumlu fotoğraf önümüzde iken, atmış-yetmiş yıl öncesinde, kapalı kapılar ardında yapılan Orta Doğu’ya ait planlar günümüze kadar peyderpey oynanmakta. Bu planın bir parçasıdır Libya liderinin yönetimden uzaklaştırılması ve öldürülmesi. Kaddafi’nin iç siyasette yanlış uygulamaları olabilir ama yukarıda belirttiğim bizle ilgili olumlu düşünceleri itibariyle, sempati duyduğum bir liderdi ve ölümü beni üzdü açıkçası.

Olayın çıkışından bu yana Libya’nın iç işleridir biz karışmayalım denilerek dünyanın ve bizim, müdahaleye duyarsız kalmamız ve buna uygun dış politika izlememiz ise düşündürücü.

Otuz bin kardeşimizin kanına giren katil Öcalan’a paşalar gibi bakan biz, Kaddafi’ye de kucak açabilseydik eğer, seve seve bakardık. Hiç olmazsa vefa borcumuzu ödemiş olurduk.

Burada ister devlet politikası, isterse bireysel düşünelim sorgulamamız gereken bir husus şudur. Diktatörlükle yönetilen bir çok ülke için gerekli olan yönetim ve onunla birlikte gelen lider değişimlerini halkın kendisi, kendi içlerinde halletmeleri gerekirken, bir bakmışsınız ki bu ülkelerle sınırı ve birebir anlaşmazlıkları olmayan Don-Kişot Amerika görev başında. Amerikan'ın kendi eyaleti gibi racon kesmesi, bu güne kadar süregelen Amerikan dış siyaset geleneğinin bir örneği.

Yakın tarihte yanı başımızda cereyan eden Irak yönetiminin devrilmesi ve Saddam Hüseyin’in idamı bir başka Amerikan dış politikasına ait plandı.

Şimdilerde sinemalarımızda Suriye ve Esat yönetimi var bildiğiniz üzere. Velhasıl Orta Doğuda senaryoyu Amerika, hem yazıyor, hem de başrolde oynuyor. Dünya ise televizyonlardan izliyor. Şu an Suriye’de görevde gözükse de Amerika'nın asıl hedefi  Orta Doğu’da asi çocuk görünümünde olan İran. Amerika’yı uzun bir süre uğraştıracak sanırım. Hal böyle iken Amerika'nın, Suriye kalkanını kırmak istemesi de bu planın bir parçası. Don Kişot’umuz, Suriye’de rol keserken bir yandan da İran üzerine taciz dalışları yapması, asıl hedefin İran olduğunu rahatlıkla idrak edebiliriz.

Irakta işim bitti diyerek, ülkeden çıkma hazırlıkları yapan Amerika bakalım önümüzdeki günlerde İran-Irak flörtünü nasıl engelleyecek, seyredelim görelim.

Fokurdayarak kaynayan Orta Doğu kazanın altına sürekli odun takviyesi yaparak, ateşin sönmemesini sağlayan Amerika, Türkiye ile ilgili planlarını ne zaman devreye sokacak dersiniz? Bu ateşin, bize şuana kadar sıçramaması tesadüf müdür?. İçimizdeki PKK ateşine dıştan destek vererek körükleyen bir çok Avrupa ülkesiyle beraber hareket etmektedir.. Farkındayız ama yine de bir şey yapamıyoruz. Ve çok da sürpriz olmayan bir çıkışla Rusya bu hareketli günlerinde Suriye’ye verdiği destekle Amerika’ya – ben buradayım – mesajını ulaştırdı.

Bu coğrafyada, güçlü karakterleriyle ülkelerinde görev yapan ve karakterleriyle orantılı olarak, ülkelerini de çok zaman güçlü kılan, ekonomisini de ayarda tutarak bunu teyit ettiren iki güçlü lider dikkat çekiyor. Bunlardan biri Rusya lideri Putin, diğeri ister sevin ister sevmeyin ama Tayip Erdoğan’dır.

Başbakanımızın iki dönemdir sürdürdüğü politika ile hem içerde, hem de dışarıda Türkiye’yi güçlü kıldığı bir gerçektir. Aksi halde, sahte Don Kişot Amerika'nın yıllar öncesinde oluşturduğu Amerikan dış politikasının kurbanı olmuştuk şuan. Şu an diyorum, bu gün için ne zaman ki gücümüzü kaybedip, yıllar öncesinde Sivas Kongresiyle alınan “Manda ve himaye kabul edilemez” kararını göz ardı edersek Don Kişot bizim de evimizin kapısını çalacak. Pardon evimize davetsiz dalacak. Bu yüzdendir ki yanı başımızda cereyan eden her olayı iyi okumamız gerekiyor.

Orta Doğu ne zaman ki Beyaz Adam’ın aynasına baktı ve kendini gördü, o zamandan beri bölgemizde ne huzur kaldı ne de özgürlük…


Vildan Poyraz Coşkun
19.12.2011
yazı No: 8

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder