Uzun ve kasvetli sayılabilecek derecede
karanlık bir odadan geçiyordu. Etrafına bakındı şaşkın gözlerle.“ne arıyorum burada” diyebildi ancak.
Baktığı hiçbir şey tanıdık gelmiyordu. Bildiği tek şey vardı o da uzun bir
yoldan, bilinmezliğe geldiği idi. Sadece
“ sevgi nelere kadir” diye düşündü gülümseyerek.
Girmek istediği kapıya doğru yöneldi merakla. Karşısındaki odanın
kapısı, koridorun derinliğinde kaybolmuştu. Dikkatli bakılmasa görülemeyecek
kadar sade idi her şey. Kapıya doğru ürkek ve tedirgin adımlarla ilerledi Amata.
Eline tutuşturulan anahtara tekrar tekrar baktı. Karmaşık duygularla anahtarı
kilide sokmak istediğinde kapının hafif aralanmış olduğunu fark ettiğinde,
girip girmeme arasında gitti geldi bir an.
Korku,
şaşkınlık, merak, tedirginlik gibi hislerin yanında, tarifi imkânsız bir duygu
hissediyordu tüm benliği. Biliyordu ki bu kapının ardında, koridora inat
güzelliklerle karşılaşacaktı kendisini.
Kapıyı araladı
usulca. Çok küçük bir mekân idi ilk fark ettiği. Oda koridor kadar olmasa da
karanlıktı. Güneşin keskin ışıklarının girmesini engellemek istercesine, sıkı
sıkıya kapatılmıştı perdelerle ve içerisi bu yüzden loş idi. Kapının tam
girişinde küçük bir masa; masanın üzerinde ise bilgisayar, gözlerine
inanamıyordu papatyalar. Odada ki loş ışığı unutturacak derecede yüzü aydınlandı
birden Amata’nın. Yoksa sevdiği adam bu çiçekleri odaya yerleştirmekle hoş geldin
mi demek istemişti.
Vazonun
yanında iki ajanda ve dağınık şekilde duran, notlar, kâğıtlar vardı. Masanın tam yanındaki duvar
ise tümüyle kitaplık olarak düzenlenmiş, karşı duvarda tek kapaklı bir dolap ve
küçük gül desenleri ile döşenmiş kanepe yerleştirilmişti. Yerde kanepenin
renklerine uygun bir küçük kilim vardı. İlk anda, küçük olmasının verdiği
kalabalığın dışında göz rahatsızlığı verecek hiçbir şey yoktu aslında.
Odanın içi
kitap kokusu ve kendisine de huzur veren sevdiği adamın kokusu hâkimdi.
Kitaplığa yöneldi. Hayatında vazgeçemediklerindendi kitaplar. Aralarından
rastgele seçerek, eline bir kitap aldı ve şöyle bir inceledi. Duvarda asılı
duran saate gözü iliştiğinde ise, saatin çalışmadığını daha doğrusu akrep ve
yelkovanın sürekli aynı yerde can çekişircesine yerlerinde saydıklarını gördü.
Odanın
içerisine girmek için sabırsızlanan güneşi fark ettiğinde pencereye yöneldi ve
perdenin iki kanadından tutarak, pencereyi araladığı anda güneşin yakıcı
kızıllıktaki ışıkları içeri dalmıştı bile. Olağan üstü bir aydınlık kaplamıştı
odanın her bir köşesini. İçerisi loş iken fark edemediği ufak detayları
inceledi. Küçük objeler, masa altında duran kâğıtlarla dolu çöp sepeti, geceden
içilmiş olduğu, kurumuş kahve telvesinden anlaşılan bir fincan….
Dolabın içerisinde Pierre’in bazı eşyaları
asılı duruyordu. Dolap altında bir yastık ve bir pike, düzgün bir şekilde,
özenle katlanmış ve yerleştirilmişti. Güzeldi evet her şey çok sade ve güzel
gözüküyordu gözüne. Şimdi ise iyi ki buradayım diye düşünüyordu Amata. Odanın
içerisinde varlığını ispatlamak istercesine bir şeyler yapmalıyım düşüncesiyle
hareket etmeye başlamıştı. Kitapları düzenleme bahanesiyle çoğu vaktini orda
geçirmişti. Nerde olduğunu ve bilinmezliğe niçin yol aldığını artık daha iyi
anlıyordu. İçindeki o büyük sevgi onu buralara getirmişti başka da izahı yok
diye düşündü. Buraya gelmesinin bilinmezliği çözülmüştü fakat yarınların
bilinmezliği hala devam etmekteydi.
Yorgunluğun
verdiği rehavetle, oturduğu kanepede uyuya kalmıştı. Gözlerini açtığında bir
çift sevgiyle bakan gözle karşı karşıya idi.
_ “ geldin mi canım, ne zaman geldin” dedi
uykulu gözlerle.
_ yeni
sayılır, seni uyandırmak istememiştim sevgilim
_ “yok, önemli değil, uyumak istemiyorum zaten”
diyerek uzandığı yerden doğruldu ve sevdiği adamla özlemle kucaklaştı ve canım
diyebildi sadece.
Pierre
gelirken, yiyecek bir şeyler getirmişti yanında. Çayla birlikte karınlarını
doyurdular. Bu küçük odayı ne kadar çok sevdiğini anlatıyordu yemek arasında
Amata.
İlerleyen
saatlerde Pierre’in çalışmalarında da başyardımcı görevini üstlenmişti adeta.
Her ikisi de bu halleri ile tarifi imkânsız bir haz duyuyorlardı yüreklerinde.
Amata’nın yaşantısına girmesiyle birçok şey değişmişti. Hayatı doyasıya yaşamak
artık hayallerde kalmamıştı ve özel duygulardı bunlar.. En basitinden; karanlık
odasına sevdiği kadınla birlikte Güneş de girmişti ve hayatı yaşanılır
kılmışlardı. Sevmek ve sevilmeyi doyasıya yaşamak istiyorum onunla diyordu
içinden.
Bu an
durmalıydı. Tıpkı duvarda asılı duran saat gibi. Yerinde saymalıydı her şey.
Bunları dua eder gibi geçirdi içinden ve sandalyede oturmuş kitap karıştıran
Amata’nın yanına yaklaştı. Arkadan kollarını sevgilisinin boynuna doladı ve
sevgiyle sarıldı.
Odanın
ışığının azaldığını fark ettikleri anda her ikisi de pencereye yöneldiler.
Günbatımıydı karşılarındaki. Günbatımını izlemek için birbirlerine sevgiyle
sarılarak pencerenin önünde öylece durdular. Karşılarındaki akşam kızıllığını seyretmek
her şeye değerdi. Güneşin, karşı yamaçların ardından kaybolmasını nefeslerini
tutarak izlediler.. Bu muhteşem anı düşlerinde yaşamışlardı ve şimdilerde
düşlerini gerçekleştirmekten dolayı, içlerinde bir çocuk sevinci yaşıyorlardı.
Gece geç saatlere
kadar oturdular, dertleşip konuştular, özlem giderdiler. İki ayrı yürek tek
yürek olmuştu artık. Bir arada olmalarının verdiği hazzı hiçbir şeye
değişmezlerdi..
Gecenin geç
vakitlerine gelindiğinde Amata yorgun gözlerine yenik düşmek üzereydi artık. Pierre
dolaptan pike ve yastığını çıkartıp kanepeyi hazırlarken Amata onu sevgiyle
izliyordu. Dün, sevdiği adamın baş koyduğu yastığa baş koyacaktı. Boğazına bir
şeyler tıkanmıştı adeta. “ bu anı bozmamalıyım” diyerek yutkundu
güçlükle. Sevdiğine belli etmemeliydi yüreğindeki hüznü. O’nun üzülmesi hayatta
en son isteyeceği şeydi. Hemen kanepedeki yastığa başını koydu. Konuşmada
zorluk çektiği için “iyi geceler” zor
diyebildi hayatının anlamına.
Pierre, sevdiği
kadının üzerine pikeyi usulca örtüp ve yanı başına oturdu, doyasıya baktı.
Hayat o varken ne kadar anlamlıydı oysa. Onun uykuya dalmasını bekledi ve
sessizce konuşmaya başladı. Biriktirdiği tüm kelimeleri sıralayarak sevgisini
dile getirmeye çalışıyordu. Bir gelinciği dokunur gibi usulca dokunuyordu saçlarına,
yüzüne. Ve Allah’ına şükrediyordu yüreğindeki yeşeren sevgi için. Zaman bu
saatte durmalıydı evet. Orda, tam başucunda sabahlamak istiyordu. Kalkıp
gittiği vakit, geldiğinde sevdiği kadını bulamama korkusu sardı tüm benliğini.
_ “gitmeyeceğim,
bırakmayacağım seni” derken Amata gözlerini araladı. Ve
_ “sen
hala gitmedin mi sevgilim” dedi.
_ hayır,
gitmeyi de istemiyorum. senin yanında kalmak istiyorum böylece
_ canım
gitmelisin. Ben burada iyiyim bak. Sabah seni ben uyandıracağım ve güneşin doğuşunu
beraber izleyeceğiz
_ “ tamam, sen nasıl istiyorsan öyle olsun
sevgilim” diyerek alnına, sevgi
buseleri bırakıp ve kapıya yöneldi ister istemez.
Bedeni kalkıp
gidiyordu ama tüm benliği sevdiğinin yanında kalmıştı. Kapı eşiğinden
ayrılamıyordu bir türlü. Amata, sabah gün doğumunu beraber izleyeceğiz diye söz
vermişti ama biliyordu ki uyanınca O’nu göremeyecekti. Her ikisi de biliyorlardı ki onlar için, gün
doğmayacaktı. Yarınları beraber karşılayamayacaklardı hiçbir zaman. Çünkü
saatler öncesinde zamanın durmasını istemişlerdi gün doğumunun o muhteşem
güzelliğini unutarak.
Gözlerinden süzülen yaşlara engel
olmadan, son kez sevdiği kadına baktı ve usulca kapıyı örterek koridor boyunca
ağır adımlarla yürüdü.
Amata ise
Pierre’in kalkıp, kapıda uzun bir süre beklediğini ve kendisini izlediğini
hissetmişti. O’nun da içinde fırtınalar koptuğunu biliyordu kendi gibi.
Birbirlerine söyleyemedikleri o kadar çok şey vardı ki. Uzun sayılabilecek
bekleyişinin ardından, kapının usulca kapandığını duydu ve o anda boğazına
düğümlenen hıçkırıkları sevdiğinin yastığına gömdü. Gözlerindeki yaşları
tutmasına gerek yoktu artık, yalnızdı. Gözyaşlarına yol vermesiyle, daralan
yüreğinin bir nebze rahatladığını hissetti. Zordu çok zordu. Sevdiğinin
yarınlarında olmayacak oluşu çok ağır geliyordu.
Yarınlarla
ilgili umudun dışında her duyguyu, ayrı yerlerde de olsalar beraber
hissediyorlardı yüreklerinde. Bildikleri tek gerçek ise sabır gerektiren bir
sevgiyle ödüllendirilmiş olduklarıydı.
Yazı No: 3
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder