İnsan ilişkilerimizi samimi duygular çerçevesinde
şekillendirmeye çalışırız. Samimiyetsizliğin kol gezdiği ortamlardan kendimizi
soyutlamak ne denli zordur, değil mi? Özellikle çalışma ortamında, akraba
ilişkilerimizde veyahut komşuluklarımızda.
Oysa bu yakın ilişkilerde yakalanan samimi duygular insanın
iç huzurunu oluşturur. Karşılıksız yardımlaşmalar, gerçek değerini bu gibi
ortamlarda bulur.
Bu samimi yaklaşımları en çok çocuklarımızın küçük
yaşlarında izleme fırsatını bulabiliriz. Onların yaklaşımları samimidir, önyargısızdır.
İki yaşındaki bir çocuğun yanında ağlayan, kendi akranı
diğer bir çocuğa olan yaklaşımını hiç gözlemlediniz mi? Önce acıma duygusuyla
bakar, daha sonra etrafını kolaçan edip, yardıma gelen biri var mı diye etrafı
tarar. Ardından kimse yoksa “bak ben sana yardım edeceğim” duygusuyla – elinde
ne varsa uzatır diğer çocuğa. Çocuk susar yada susmaz. O, sadece kendisinin
hissettiği ama dillendiremediği bir hazzı yaşar.
Büyük bireylerde de durum aynıdır. Çok kötü ruhlu
insanların dışında, yardıma ihtiyacı olan insanlara yardım etmeden duramazlar.
Yardımlaşmada gönüllülük esastır. İnsan ve toplumların yararına olan her türlü
oluşumun temelinde gönüllük vardır.
İnsan sevgisi, bir çok güzel davranışın temelini
oluşturduğu gerçeğini görmezden gelemeyiz. Gönüllülükte de durum farklı
değildir. Hiçbir karşılık beklemeden, özveriyle yapılan bir davranışın
sonrasında duyulan haz tarif edilemez. Onları kimi zaman acılara katlandıran,
kimi zaman açlık ve uykusuzluk çektiren işte bu hazdır.
Tüm bunların toplum içerisinde kabul gören,
imrenilen taktir edilen eylemler olduğu gerçeğini hepimiz kabul ediyoruz.
Burada belki bir çok insana ters gelebilecek bir düşüncemi ifade etmek
istiyorum. Bir çok sıkıntıya katlanılarak yapılan eylemler, başkaları için
yapılıyor gözükse de, insan bir şekilde kendi egosunu tatmin için yapmaktadır.
Maddi hiçbir getiri yoktur ama ruh sağlığını beslemektedir. İşte katlanılan
sıkıntılar, bu hazzı hissedebilmek içindir. Hal böyle iken, toplum böyle
insanlara ihtiyaç duymaktadır.
En çok ihtiyaç duyulan alan eğitim camiasıdır. Eğitim, gönüllülük esasına
dayanır. Burada ki sevgi, çocuk sevgisidir. Okullarımızda, gülümseyerek görev
yapan öğretmenlerimizin hepsi birer eğitim gönüllüleridir. Onlarda sadece para
kazanmak değildir amaç. Öğrenme aşklarını ve ruhlarındaki hazineleri
öğrencileriyle paylaşırlar.
Estetik görüntüleri, iz bırakan organizasyonları,
paylaşılan etkinlikleri ile güzellikleri yaşayan okullarımız da dikkat
ederseniz gülümseyen gönül elçileri iş başındadır. Karanlıkla mücadele eden
aydınlık lambalarıdır onlar.
Yaşam içerisinde karşılaşılan birçok kötü örnekleri
yanında bu vasıfları taşıyan hem eğitmenlerimize, hem de çevremizde bulunan
bireylere, bundandır ki sahip çıkmalıyız.
Vildan Poyraz Coşkun
23.01.2012Yazı No. 14
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder