Eğitim her asırda olduğu gibi, bilgi çağı olan günümüzde de
ülkelerin gündemini yoğun olarak meşgul etmektedir. Ülkemizde son dönemlerde
yaşanan yenilenme hareketlilikleri tüm bunların bir yansıması olabilir mi?
Yenilenme her şeyin doğasında var
olan bir olgudur aslında. Hücreler yenileniyor, insan yenileniyor ve en
önemlisi bilgi yenileniyor. Yenilenme hareketliliğinden nasibini en çok alan
bilgidir tabi ki. Bu bilgilere ulaşmanın
bir çok yolu olmasına karşın en etkili yol belli kurumlarda verilen eğitimdir.
Bu kurumlarda eğitimin ne şekilde verileceği belirlenir ve belli sistemlerle
uygulanır.
Türkiye’nin 17 Aralık 2004’te aldığı
üyelik takvimiyle başlayan ve 3 Ekim’de müzakerelerin başlamasıyla yeni bir
boyut kazanan Avrupa Birliği (AB) süreci, ülkemizde bildiğiniz gibi oldukça
yoğun tartışmaları da beraberinde getirmiştir.
İnişli çıkışlı ivmelerle, elli yılı
geride bıraktığımız AB üyeliği sürecinin en önemli maddelerinden olan eğitim ve
kültürle başlaması, üyeliğin öneminin vurgulanması açısından kayda değer diye
düşünüyorum.
Müzakere sürecinde dayatılan ve
kolay gibi gözüken “eğitim ve kültür” maddesi, bize göre üyeliğin belki de en
ağır maddesidir. Bu maddeden dolayı hem AB hem de Türkiye kamuoyunda, bu
üyeliği imkânsız görenler çoğunluktadır.
Son dönemlerde ki eğitim alanında
gerçekleştirilmeye çalışılan köklü değişimlerin temelinde aslında bu
yatmaktadır.
Modern dünyanın eğitim
yaklaşımlarından olan demokratik eğitim,
özgür eğitim, birey merkezli eğitim kavramlarının ülkemizde de yer
bulabilmesi için ciddi bir dönüşüm yaşamamızın zamanı geldi de geçti bile.
Yapılan
en son çalışma hem meclis içerisinde hem de ülke genelinde uzun tartışmalara sebep
olan 4+4+4 eğitim sistemidir. Tüm tartışmalara rağmen yasallaşarak
sonuçlandırılan bu sistem, başlı başına devrim niteliğindedir. Bazı ağızlarda
28 Şubat süreci kalıntılarının temizlenmesi gibi algılansa da, çığ gibi büyüyen
genç neslimizin daha kaliteli yetişmesi noktasında elzem olduğu gerçeğini
görmezden gelemeyiz.
AB eğitim yaklaşımında var olan ve
bizden de istenen demokratik, özgür ve birey merkezli eğitim anlayışı aslında
tarihimizin köklerinden beri bizde de var olan bir yaklaşımdır. Şu anda yapılmaya
çalışılan, bu yaklaşımın yeniden fark ettirilip uygulamaya geçirilmesidir.
AB süreci çerçevesinde yapılan bu
yeni adımları AB üyeliğinin ev ödevleri gibi algılamayıp, eğitim sistemimizdeki
temel yanlışlıklar bertaraf edilmelidir.
Yeni sistemi özümseme noktasında,
yapıcı hareket etmek, bizleri AB üyeliğine taşımasa da yararımıza olacaktır.
Bu noktada yapmamız gereken; biraz
sabır, biraz özveri ve tabi ki çok çalışmak..
Yazı No: 23
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder