İnsanoğlu bu işte. Her duyguyu yaşamaya meyilli.
Sevinçler, umutlar, hüsranlar, gelecek planları, hastalıklar ve daha niceleri.
Sevinçler, küçük mutluluklar, umuda yürüyüşler işin güzel tarafı. Sevdikleriyle
bir arada olması en güzeli, en özeli. Hep söylenirya, insan elindekilerin
kıymetini bilmeyen, şükretmesini bilmeyen bir varlıktır diye. Tüm bu
güzellikler elimizden gittiğinde koparırız feryadı. Ama iş işten geçmiştir artık. Ne zaman
işin hoş olmayan taraflarıyla baş başa kalırız, o zaman, umut etmenin, sağlıklı
olmanın, sevdiklerimizin ve bir çok nimetin, ne kadar özel, ne kadar güzel
olduğunu fark ederiz. Oysa iş işten geçmiştir.
İmtihan dünyasındadır insanoğlu. Birilerine verilen
imtihan, gözlerimizin önündeyken, duyarsız tavırlar sergileriz. Sanki o imtihan
bizim için olması çok uzak bir ihtimaldir. Oysa ne büyük bir cahilliktir.
Buradaki cahilliğin; okumayla, kültürle alakası yoktur. Fark etmemezlik çok
büyük bir cehalettir. Tüm bu duyguları içinde barındıran insanların, baş
etmekte en çok zorlandıkları ana
başlıklar; hastalıklar, sevdiklerini
kaybetmeleri ve umutlarının tükenmesidir. Tam bu noktada aracı kuruluşlara
yöneliriz. Tıp, alternatif tıp gibi. Hatta ve hatta hacı-hoca muhabbeti. Bu
durumları kullanan umut tacirleri işin cabası.
Ya onlarında çare üretemediği yerde ne yapacağız? Bu aşamaları kaydedemeyen insan için yaşam, içinden çıkılmaz bir hal
almıştır artık.
Bu aşamalarda, akıl sağlıklarını tam olarak kullanılamayacak
durumların ortaya çıkması kaçınılmaz bir durum gibi algılanmaktadır. İntiharlar
tam bu şartlarda yaygınlaşır. Bu gibi intihar durumlarını atlatamayanlar
genellikle ergenlik dönemi gençlerimiz ve yaşam şartlarının ağırlıklarına
dayanamayan anne-babalardır.
Yaşamın zorlukları ne olursa olsun, akıl sağlıklarını
koruyan milyonlarca insanın sırrı nedir
acaba? Hiç düşündünüz mü? Gençliğimizin düştüğü bunalımlardan
çıkamamalarına etken ne olabilir sizce? Akıl sahibi bir insanın çok kafa
yormadan cevaplayabileceği bir soru aslında.
Çok kısa ama bir o kadar da önemli sayılabilecek bir cevap.
İnanç..
Ama sağlıklı bir temel üzerine oturtulmuş bir inanç.
Yaratılış mantığını kavrayabilen her akıl, şarlar her ne olursa olsun, iyinin
de güzelinde insanlar için olduğunu, şükrün ve sabrın ayrı ayrı değer
taşıdığını kavramak zorundadır. Kavrayamadığı nokta onun için bitiş noktasıdır.
İnanın çok önemli bir çizgidir yaşamın içinde ki inanma ihtiyacı. İnsan elinden
geleni yaptıktan sonra ki aşamada ancak bu inançla yaşama tutunur.
Üstün Dökmen hocanın bahsettiği, küçük şeyler ve
küçük mutluluklar işte bu aşamada devreye girer. Sevgilerimizin, sağlığımızın,
hayal kurabilmemizin tarifsiz mutluluğunu ancak küçük şeyleri fark ettiğimizde
anlamlandırabiliriz. Büyük hayallere gerek duymadığımızı fark eder ve gülümser
yüzümüz.
Engelli arkadaşlarımızın bir çoğunun o imkansız gibi
görünen başarılarını izlediğimizde “bu
halde olmalarına rağmen, nasıl olur da, sevinçlerini, mutluluklarını
koruyabiliyorlar” diyerek geçiririz içimizden her defasında. İşin özündeki
inancı nasıl göremezsiniz Unuttuğumuz,
farkında olmadığımız kısada olsa yaşamın özünde ki inanç işte bu aşamada
kendini gösterir.
Başbakanımızın, dindar gençlik isteğini bu anlamda
çok yadırgamıyorum. Sayın Başbakanımız sanırım tüm bunları kastederek, gerekli
bir noktada yaptığı çıkışı, farklı mecralarda dillendirerek polemik konusu
yapmak doğru değil bence. Olayları
farklı noktalardan alıp gündem yaratanların bir çoğunun aile yapılarında ki
bozukluklar bilgimiz dahilindeyken, yorum yapmaya gerek yok sanırım. Sürekli
gündem oluşturma peşinde olmadan, tılsımlı kelimelere kafalarımızı yorsak, ruhsal yöndeki bir çok
sıkıntılarımızı bertaraf edebiliriz. Sağlıklı günler temennisiyle, hoşça ve
dostça kalın…
20.02.2012
Yazı No: 18
Söz Şehri Dergisi, Sayı 2
Temmuz Ağustos,Eylül 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder