5 Mart 2015 Perşembe

Uzanan Ellerin Sırrı

                    Uzanan Ellerin Sırrı 

İnsanoğlu bu işte. Her duyguyu yaşamaya meyilli. Sevinçler, umutlar, hüsranlar, gelecek planları, hastalıklar ve daha niceleri. Sevinçler, küçük mutluluklar, umuda yürüyüşler işin güzel tarafı. Sevdikleriyle bir arada olması en güzeli, en özeli. Hep söylenirya, insan elindekilerin kıymetini bilmeyen, şükretmesini bilmeyen bir varlıktır diye. Tüm bu güzellikler elimizden gittiğinde koparırız feryadı.  Ama iş işten geçmiştir artık. Ne zaman işin hoş olmayan taraflarıyla baş başa kalırız, o zaman, umut etmenin, sağlıklı olmanın, sevdiklerimizin ve bir çok nimetin, ne kadar özel, ne kadar güzel olduğunu fark ederiz. Oysa iş işten geçmiştir. 

İmtihan dünyasındadır insanoğlu. Birilerine verilen imtihan, gözlerimizin önündeyken, duyarsız tavırlar sergileriz. Sanki o imtihan bizim için olması çok uzak bir ihtimaldir. Oysa ne büyük bir cahilliktir. Buradaki cahilliğin; okumayla, kültürle alakası yoktur. Fark etmemezlik çok büyük bir cehalettir. Tüm bu duyguları içinde barındıran insanların, baş etmekte en çok  zorlandıkları ana başlıklar;  hastalıklar, sevdiklerini kaybetmeleri ve umutlarının tükenmesidir. Tam bu noktada aracı kuruluşlara yöneliriz. Tıp, alternatif tıp gibi. Hatta ve hatta hacı-hoca muhabbeti. Bu durumları kullanan umut tacirleri işin cabası.  Ya onlarında çare üretemediği yerde ne yapacağız?  Bu aşamaları kaydedemeyen  insan için yaşam, içinden çıkılmaz bir hal almıştır artık.

         Bu aşamalarda, akıl sağlıklarını tam olarak kullanılamayacak durumların ortaya çıkması kaçınılmaz bir durum gibi algılanmaktadır. İntiharlar tam bu şartlarda yaygınlaşır. Bu gibi intihar durumlarını atlatamayanlar genellikle ergenlik dönemi gençlerimiz ve yaşam şartlarının ağırlıklarına dayanamayan anne-babalardır.

         Yaşamın zorlukları ne olursa olsun, akıl sağlıklarını koruyan milyonlarca insanın sırrı nedir  acaba? Hiç düşündünüz mü? Gençliğimizin düştüğü bunalımlardan çıkamamalarına etken ne olabilir sizce? Akıl sahibi bir insanın çok kafa yormadan cevaplayabileceği bir soru aslında.

         Çok kısa ama bir o kadar da önemli sayılabilecek bir cevap. İnanç..  

Ama sağlıklı bir temel üzerine oturtulmuş bir inanç. Yaratılış mantığını kavrayabilen her akıl, şarlar her ne olursa olsun, iyinin de güzelinde insanlar için olduğunu, şükrün ve sabrın ayrı ayrı değer taşıdığını kavramak zorundadır. Kavrayamadığı nokta onun için bitiş noktasıdır. İnanın çok önemli bir çizgidir yaşamın içinde ki inanma ihtiyacı. İnsan elinden geleni yaptıktan sonra ki aşamada ancak bu inançla yaşama tutunur.

Üstün Dökmen hocanın bahsettiği, küçük şeyler ve küçük mutluluklar işte bu aşamada devreye girer. Sevgilerimizin, sağlığımızın, hayal kurabilmemizin tarifsiz mutluluğunu ancak küçük şeyleri fark ettiğimizde anlamlandırabiliriz. Büyük hayallere gerek duymadığımızı fark eder ve gülümser yüzümüz.

Engelli arkadaşlarımızın bir çoğunun o imkansız gibi görünen başarılarını izlediğimizde “bu halde olmalarına rağmen, nasıl olur da, sevinçlerini, mutluluklarını koruyabiliyorlar” diyerek geçiririz içimizden her defasında. İşin özündeki inancı nasıl göremezsiniz  Unuttuğumuz, farkında olmadığımız kısada olsa yaşamın özünde ki inanç işte bu aşamada kendini gösterir.

Başbakanımızın, dindar gençlik isteğini bu anlamda çok yadırgamıyorum. Sayın Başbakanımız sanırım tüm bunları kastederek, gerekli bir noktada yaptığı çıkışı, farklı mecralarda dillendirerek polemik konusu yapmak  doğru değil bence. Olayları farklı noktalardan alıp gündem yaratanların bir çoğunun aile yapılarında ki bozukluklar bilgimiz dahilindeyken, yorum yapmaya gerek yok sanırım. Sürekli gündem oluşturma peşinde olmadan, tılsımlı kelimelere kafalarımızı  yorsak, ruhsal yöndeki bir çok sıkıntılarımızı bertaraf edebiliriz. Sağlıklı günler temennisiyle, hoşça ve dostça kalın…

    Vildan Poyraz Coşkun
    20.02.2012
    Yazı No: 18

    Söz Şehri Dergisi, Sayı 2 
    Temmuz Ağustos,Eylül 2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder