5 Mart 2015 Perşembe

Vefa Çin’de de olsa…

Vefa Çin’de de olsa…

 Suat amca, düşünceli ve ağırlaşmış adımlarla ilerliyordu kendisine kucak açan kuruma. “Allah zeval vermesin devletime ama yirmi yıl öncesinde düşlediklerim buralarda olmak değildi. Düşlerimde çocuklarımı okutup iyi bir gelecek hazırlamak, onların huzurlu yuvalarını kurmak ve ebedi yolculuğa çıkmadan torunlarımla geçireceğim bir yaşlılık vardı” bütün bunarlı hayal ederken, evlatlarına, evlattan da daha tatlı olduklarını bildiği torunlarına kavuşturacak merdivenleri çıkması gerekiyordu. Oysa soluğu kesilmiş bir halde kurum kapısından içeriye girdi ihtizar ederek. Torunların kokusunu anımsadığında burun deliklerinin sızladığını hissetti. Gözleri nemli yatağına yönelip, yorganına sarıldı. Yorgun gözkapaklarını, bir daha açılacağından emin olmadan kapattı sımsıkı.
            Merhabalar…

            Yukarıda size nakledilen, Suat amcamızın ve onun gibi devletimizin kurumlarında sonbaharlarını yaşamaya çalışan diğer büyüklerimizin ortak duyguları idi.

            Sosyal devlet olma gereğini yerine getirme adına hareket eden ve bakıma muhtaç yaşlılarımızın ortak yaşamlarını paylaştıkları bu kurumların sayılarının, ülkemizde son dönemlerde arttığını üzülerek gözlemlemekteyiz ama yinede diğer ülkelerin oranlarıyla karşılaştırdığımızda sevindirici gözüksede hiç olmamasını yeğlerdik. Gönül ister ki Suat Amcamız, Ayşe Ninemiz, Sultan Teyzemiz ve niceleri yavrularının evlerinde yaşamlarına veda etsinler.

Köklü kültürden gelen bir toplumuz ve çok özel bir dine mensup olmamız bunu gerektiriyor aslında. Ne yazık ki onlarla bir arada yaşayamaz, kuşak çatışmalarının önüne geçemez olduk şimdilerde. Eskilerin söylediği bir söz vardı: “Bir ana on çocuğuna sahip olabilecek güçteyken, on çocuk bir anaya sahip çıkamaz oldu” denilen zamandayız işte. Bunu düşünmek dahi istemiyorum ama, ebeveynlerimize tahammül edemez mi olduk ne!

            Zamanın her kuşak için aynı oranda aktığını unutmadan yürümeliyiz yarınlarımıza. Ne hissettiklerini kendimizi onların yerinde görebildiğimiz vakit anlayabiliriz ancak.

            Oysa dualarımızda hayırlı evlatlar ister dururuz. Öncelikle bizler hayırlı evlatlar mıyız? Biz onu düşünemez olduk şu geldiğimiz zamanda. Anne babalarının hayır dualarıyla sabah evlerinden ayrılan yetişkinlerin işlerindeki başarılarını ve eve geldiklerinde, dedeleri ve büyükannelerinin sevdikleriyle haşir neşir olan torunların, ruh sağlıklarının ne denli sağlam olduğunu görmezden gelemeyiz.

            M.Ö 206 ile M.S 220 yılları arasında Çin’e hakim olan Han hanedanı döneminde hayırlı evlat olmak devlet memurluğunun başlıca şartlarındandı. Çin de bu geleneğin şimdilerde yeniden canlandırmak adına Çin’in Çanguan vilayetinde terfi etmek isteyen memurlara, ana babalarına iyi davranma şartı getirilmiş. Terfi kararını verecek olan merci, artık çalışan memurun akrabalarıyla ve arkadaşlarıyla konuşarak, o memurun evlatlık vazifesini yerine getirip getirmediğini araştırmaya başlanmış. Ayrıca bunların yanında o memurun içki ve kumar alışkanlığının olup olmadığını da araştırarak, bu alanda sicili mükemmel olan memurlara terfide öncelik tanınması kanun esasına bağlanmış.
            Günümüz toplumlarında köşe dönme kültürünün yerleşip, güzide değerlerimizin hızla erozyona uğradığı bir dönemde böyle bir uygulamanın ne kadar isabetli olduğu aşikardır.

            Yaşlılarımızla iç içe olmamızı gerektiren kültürümüzü canlandırmak ve huzur evlerimizde sadece yakınları olmayan büyüklerimizin kaldığı bir toplum olma düşüncesi şu an çok sıcak gelen bir duygu. Lütfen ebeveynlerimizi yaşamlarının son yüzdelik dilimlerinde yalnız ve kanadı kırık bırakmayalım. Onlara sahip çıkmak aslında geleceğimize yatırımımızdır.

            Yarın hepimizin birer yaşlı adayı olduğumuzu unutmamamız dileği ile hoşça ve dostça kalın….


Vildan Poyraz Coşkun
01.12.2011
Yazı No: 6

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder