Yaşam içerisinde fiziksel olarak
birbirlerine azda olsa benzeyen insanlar olmasına karşın, ruhen kimse kimseye
tıpatıp benzememektedir. Bu nedenle de farklı düşünüp farklı yaşayan bireyler
oluşur ve her bireyin bir yaşam amacı vardır. Bu amaca ulaşmak ve varlığını
sürdürebilmek için belli kabul görmüş ahlak kuralları içinde bencil olmak
zorundadır. Herkes bu nedenle bir nevi bencil yaratılmıştır.
Doğal olarak bencil yaratılan
insandan beklenen, bu hissi doğru kullanabilmesidir. Özvarlığına değer
verdiğini belli etmenin, kendi mutluluğunu önemsemesinin adı bencillik asla olamaz.
Bir insan ancak bunları gerçekleştirdiğinde karşısındakilere gerçek manada
faydalı olabilir.
Bencilliğini doğru kullananlar,
bencilce yaşayanlarla asla bir değildir. Farkı belirleyen doğru bir eğitim ve ahlaktır
her zaman. Bu dünyada ayakta durabilmenin gerekliliklerinden biridir belki de.
Bu yaşam ve karşılıklı iletişim noktasında ince bir ayardır aslında.
Ego kelime itibari ile toplum ve kişi
nezdinde çok fazla kabul görmeyen itici bir kelimedir. Yaratılış itibariyle
içimizde çok farklı ben’lerle dünyaya geliriz. Ego, içimizdeki farklı ben’lerden
sadece biridir. Bu farklı ben’ler daima mücadele içerisinde olup, mücadeleyi sindiremeyip
öne çıkan duygudur benlik duygusu. Bu duyguların en büyük özelliği “benim duygularım- benim düşüncelerim ”
olarak ortaya çıkmasıdır.
Bu benlikler genelde iki şekilde
ortaya çıkar. Biri gerektiği için ortaya çıkar ve rengini tam olarak belli
etmez, diğeri ise hiçbir gerekliliğe takılmadan sergilenen aleni bir davranış
bozukluğudur. Bu durum tamamıyla kişinin
kendisi ile ilgili bir sorundur.
Egoist ben’lerini en saf şekilde
yaşatanlar çocuklardır. Çocukluk çağında var olan bu benlik duygusunun dizginlenebilmesi
için bu yaşlarda veriler eğitimler ve kişinin tevazu duygusunun geliştirilmesi,
sağlıklı benliğe doğru gidiş adına çok önemlidir. Hak-hukuk, töre-yasa ve
özgürlük çerçevesinde benliklerin mücadeleleri tabii ki olacaktır. Koruyucu,
dizginleyici unsurların bu noktada devreye girmesi gerekir. Adil olmak, işe
ehlini vermek, liyakate ehemmiyet göstermek gibi insani hasletler egonun
panzehiri olabilir çoğu zaman.
Sosyal yaşam içerisinde diğer
bireylerle sürekli etkileşim içerisindeyiz. Sağlıklı etkin iletişim içerisinde
olabilmenin birçok gereklilikleri vardır. Bunun anlamı; içimizdeki duygularımızı
tutamamamız ve karşımızdakiyle paylaşma isteğimizdir. Böyle bir iletişime
girmeden önce içimizdeki ben’leri iyi tanımamız ve onlarla iyi iletişim
içerisinde olmamız çok önemlidir.
İletişimin en yoğun olduğu sosyal
alanlarımızın içinde ister istemez benlik duyguları apaçık ortada olan kişi veyahut
kişilerle, yöneticilerle karşılaşma ihtimalimiz oldukça yüksek bir olasılıktır.
Hal böyle iken egoist kişiliklerle sağlıksız etkileşimler kaçınılmaz olacaktır.
-Ben en
iyiyim-i sürekli olarak karşısındakine empoze etmeye çalışan, kurduğu her
cümlenin başında -ben- kelimesini
ihmal etmeyen bir iş arkadaşı, bir dost, bir yönetici düşünün. Bu egoist
benlikler devamlı olarak kendi suçlarını, kendi eksikliklerini ve hatalarını örtbas
etmek hatta ve hatta karşısındakilere mal etmek için egoizmin her türlü yolunu
denerler. Burada ünlü bir düşünürün bir sözünü hatırlamakta yarar görüyorum. Balzac der ki “bencillik dostluğun zehiridir ”.
Sürekli ders veren,
karşısındakileri sürekli olarak dinleyici olarak gören bu kişiliklerin en sinir
bozucu gösterileri ise bilgiç bilgiç konuşmalarıdır. Bu gösterilerin amacı
genellikle gençleri etkilemek bazen de sindirmek içindir. Yönetici konumunda olan
bu kişilikler gösterilerine seyirci bulabilmekte iken arkadaşlık düzeyinde ki
bu kişilikler çevrelerini yenilemek durumunda kalırlar çoğu zaman.
Bu sosyal çevreden çıkılmadığı
müddetçe bu davranış bozuklukları devamlılık arz eder. Böyle bir durumda
kişinin etkileşime girmemesi kadar doğal ne olabilir ki. Hal böyle iken zamanla
iletişim kopma noktasına gelir ve kopar.
Her şeyin en güzelini dillendiren düşüncenin üstadına
kulak verme zamanı şimdi. Hz Mevlana der ki;
“ Egoyu yenmeyi
başardığın zaman, içindeki
bütün karanlıklar, aydınlığa dönüşecektir”
Vildan Poyraz Coşkun
Yazı No: 33
Külliye Mecmuası
Sayı 10, Mayıs 2017
-----
Söz Şehri Dergisi, Sayı 5
Nisan Mayıs Haziran 2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder