16 Mayıs 2017 Salı

Ulu Çınarın Zanaatkar ve Sanatkar Sultanları

Ulu Çınarın Zanaatkar ve Sanatkar Sultanları

Osmanlı zariftir
Osmanlı naiftir
Şiir gibidir geçmişim
Şiir gibidir Osmanlım
Şiir gibi olacak neslim…

Bilinen bir gerçek ki ardı sıra bırakılan zaman, kişisel olmanın ötesinde toplumsal olduğunda daha bir önem kazanır. Kişisel gurur önemlidir ama bir toplumun gururu yekûn hissedildiğinden sanırım daha bir değerlidir.
 
İnsan geçmişiyle gelecektedir. Bu şanlı tarihin oluşmasını sağlayan tabii ki devletin başındaki özel hasletleri olan özel şahsiyetlerdir. Geçmişimizde iz bırakan padişahların devleti yönetme görevleri dışında özel uğraşları da olmuştur. Bu uğraşlarıyla ilgilenmemizin amacı, onları özel kişiliklerine kattıkları kazanımlarıyla değerlendirmek olmalı.

Bir dönem devlet hazinesine dokunulmasını yasaklayan bir kanunun çıkarılması ve bu kanuna birçok devlet adamının uyması, düşünülesi bir davranış. Sultanlarımızın birçoğunun devlet idareciliğinin yanında uğraştıkları hatta para kazandıkları meslekleri olmuştur. Padişahlar şehzadelik yıllarında ilmi yönleriyle donatılırlarken, kötü günlerinde kendi ihtiyaçlarını giderecek sanat ve becerilerini geliştirmek adına mesleki eğitimler de almışlardır.

Sultan İkinci Abdülhamid Han ile başlayalım isterseniz. 1876-1909 yılları arasında 33 yıl padişahlık yapan sultanın müthiş bir zekâya ve hafızaya sahip olduğu noktasında bütün kaynaklar hemfikirdir. Bu özelliklerinin yanında onun saygılı, nazik ve gönül almasını bilen bir devlet adamı olduğu yönündedir. Sultan ikinci Abdülhamit Han’ın en belirgin uğraşısı marangozluktur. Bunun yanında öne çıkan uğraşları arasında kılıç kullanmak ve tabanca ile atış yapmak vardır. Ancak hiçbir zaman çalışmalarını aksatmamış, yoğun bir çalışma programı yürüterek günde on altı saat mesai yaptığı geceler çok olmuştur. Bu özellikleri sebebiyle ciddiyetten taviz vermeyen, hata ve ihmali affetmeyen bir kişiliği vardır. En önemli özelliği sorumlulukları dağıtmasına rağmen en son kararı kendisinin vermesiydi.

Sultan Beşinci Murad Han; geçliğinde farklı dillerde iyi bir eğitim alan sultan okumaya çok meraklıdır ve edebiyata karşı büyük ilgisi vardı. Ayrıca garp musikisi dersleri almıştır. Sultan aynı zamanda bestekârdır.

Sultan Abdülaziz Han; şehzadeliği döneminde iyi bir eğitim alan padişah, zeki dindar, batı kültüründen ziyade milli kültürü savunduğu dile getirmesine rağmen Mısır ve Avrupa seyahatlerinden sonra değiştiği yazılır. Sultanın Arapça risale yazdığı, hat ve yazısının güzel olduğu ayrıca musiki ile de ilgilendiği, ney ve lavta çaldığı söylenir. Bu yönüyle bestekâr sultanlar arasına adını yazdırmıştır. Hicazkâr ve şerhan makamlarında güzel besteler bırakmıştır.

Sultan Birinci Abdülmecit Han; 1839-1861 yılları arasında 22 yıl padişahlık yapmış olan sultan küçüklüğünden beri iyi bir tahsil almıştır. İyi Fransızca bildiği ve Avrupa’daki yayınları özenle takip ettiği nakledilmektedir. Hal böyle olunca sultanın uğraşları da bu yönde gelişmiştir. Kendileri modern bir ressam ve batı usulü alafranga besteler yapan bir bestekârdır.

Sultan üçüncü Selim Han; 1789-1807 yılları arasında 18 yıl padişahlık yapmış olan sultan henüz 13 yaşındayken tahta geçirilmiştir. Diğer padişah adayları gibi iyi bir eğitim alması için çaba gösterilmiş, en iyi hocalardan İslam ilimleri, edebiyat, hat ve musiki dersleri almıştır. Ayrıca ney üflemesini ve tambur çalmasını da bilen sultanın bazı besteleri günümüze kadar ulaşmıştır. “İlhami” mahlasıyla yazdığı şiirler hala hayranlık uyandırmaktadır.

“Layık olursa cihânda bana taht-ı şevket;
Eylemek mahz-ı safâdır bana nâsa hizmet” diyen sultanımız resmede meraklıdır. Şehzadelik dönemlerinde en çok musiki ile ilgilenmiş ve en güzel eserlerini bu dönemde bestelemiştir.

Sultan üçüncü Mustafa Han;  şehzadeliğinde aldığı eğitim ve okuduğu kitaplar onu dönemin uleması arasında hatırı sayılır bir yere getirmiştir. İlim ve âlime önem veren ve âlimleri himaye eden padişah olmuştur. Güzel konuştuğu ve güzel yazdığı rivayet olunur. Aynı zamanda birçok padişah gibi o da şairdir ve “cihangir” mahlasıyla günümüze eserler bırakmıştır.

Koca Rağıp Paşa gibi değerli bir veziri kaybedip, yerine aradığı nitelikte bir vezir bulamayınca yazdığı dörtlük dikkate değerdir.

“Yıkılubdur bu cihan sanma ki bizde düzele
Devlet-i Çarh-ı denî virdi kamú müptezele
Şimdi ebvab-ı saadetde gezen hep hezele
İşimiz kaldı heman merhamet-i lem-yezele”

Sultan Birinci Mahmut Han; birden fazla mesleği olan sultan, abanoz ve fildişinden yaptığı hilallerle(kürdanlar) ün salmıştır. Mücevher işçiliğiyle ve oymacılıkla da ilgilenen padişah, ürünlerini sattırır ve kendi ihtiyaçlarını bu kazancıyla karşılardı. Bir gün vezirlerden birisi padişahın yanına gelir ve “Şevketlüm, bunca hazine ki sizindir. Böyle uğraşıp kendinize zahmet edersiniz” değince hamiyetli padişah dedi ki;

“Bu, milletin hazinesidir. Bunu milletin ihtiyacına harcamak gerekir. İkincisi insan olana durmadan çalışmak düşer. İnsanın çalışıp alın teri dökerek kazandığı paranın bereketi başkadır. İçinde alın teri, göz nuru bulunan kazanç helal olur. Tadı ve bereketi olur”
Tarihin satır aralarından alınan bir alıntıdır.

Sultan Üçüncü Ahmed Han; sanata meraklı, sanatkârı koruyan ve kendiside hattat olan bir padişahtı. Kendi el yazısıyla dört adet Kur’an-ı Kerim yazdığı rivayet edilir. Aynı zamanda şairde olan padişah, şiirlerinde ‘Necîb’ mahlasını kullanmıştır. Nişancılığı ve ok şampiyonluğu olduğu bize ulaşan bilgilerdendir.

Sultan Üçüncü Mehmet Han; 1595-1603 yılları arasında padişahlık yapan sultan iyi bir kaşık ustasıdır. Okçuların kullandığı özel yüzükler yapardı.  Sultan aynı zamanda yüzükçüler loncasının üyesi idi. Süslemecilik sanatı olan hakkaklıkla uğraşan sultan, yaptığı kaşıkların saplarını inci, mercan yakut gibi değerli taşlarla süslerdi.

Kanuni Sultan Süleyman Han;  muhteşem idareciliğinin dışında en belirgin uğraşısı kuyumculuk olarak bizlere nakledilmiştir. İtalyan kuyumculuk sanatının örneklerini uygulayacak kadar mahir olduğu söylenir. Aynı zamanda kunduracılığa yani kavaflığa ilgi duyduğu da bu günlere ulaşan bilgiler arasında. Bunun dışında sultanın en belirgin ilgi alanı ise şairliğidir.

Yavuz Sultan Selim Han; şehzadeliğinden itibaren kendisinin çok okuyan bir kişi olduğu kaynaklarda belirtilmektedir. Başka bazı kaynaklar tarih, edebiyat ve seyahatname konularındaki kitaplara da meraklı olduğunu söyler. Sultan kitap okurken, satırları takipte kullanılan altından hilaller yapardı. Bu hilallerin uç kısımlarına kıymetli taşlar yerleştirirdi. Bu uğraşılarından dolayı padişah kuyumculuk yanıyla da bilinirdi. Ok atmayı sever ve iyi bir yay ustasıydı aynı zamanda iyi bir silahşordu.

Sultan İkinci Beyazıd Han; 1481-1512 yılları arasında padişahlık yapan sultan çoğu kaynakta faziletli, iyi ahlak sahibi, dindar ve hayırsever olarak nitelendirilmekte olan sultanın öne çıkan en önemli uğraşısı hattatlıktır. Bu konuda icazeti vardır. İlim adamlarını şairleri ve sanatkârları koruduğu ve devrinde İstanbul’un âlim ve sanatkârlarla dolduğu rivayet edilir. Hattatlığının yanı sıra âlimliği ve şairliğiyle de öne çıkan padişahımız “Adlî” mahlasıyla eserler yazmıştır.

Fatih Sultan Mehmet Han;  dönemin gelenekleri doğrultusunda teorik ve pratik alması için özen gösterilmiş bir padişahtır. Beş dil bildiği rivayet edilir. Sultan aldığı eğitim sonucu edebiyata da derin bir şekilde vakıf idi. Coğrafya, riyaziye ve hey’et ilmine de özel alakası vardı.  Haritalar üzerine çalışmalar yaptığı ve bir harita meraklısı olduğu bilinmektedir. Ayrıca gülleri aşılama ve ağaç yetiştirme özel uğraşları günümüze ulaşan bilgilerdir.

Sultan Çelebi Mehmet Han; karakter bakımından makul, sakin, irade sahibi, sözüne sadık ve ciddi bir portre çizen sultanımız aynı zamanda cesur ve mücadeleyi severdi. İdareci olarak adil, merhametli olduğu, âlim ve sanatkârları himaye ettiği bilinmektedir. En belirgin uğraşısı yay ve kiriş ustalığıdır bu işin piri olduğu için kendisine “yay gerdiren” manasına gelen “kürüşçü” adıyla da anılmaktadır.   Sultan Çelebi Mehmet aynı zamanda iyi bir avcıdır.

Yedi asırlık büyük bir çınarın yönetimine gelen otuz altı padişahın her birinin özel uğraşları olmuştur. Bu yazımızda belirgin uğraşlarıyla öne çıkan padişahlarımıza değinilmeye çalışıldı.

Binlerce kıtaya şanıyla, adaletiyle, merhametiyle iz bırakan bir imparatorluk nasibimiz olan. İşte böyle bir milletin evlatlarıyız.

Ne mutlu bizlere.

                                                                  Kaynakça:
                                                                 1-Osmanlı Hanedanı –Yeni Türkiye Yayınları
                                                                2-Netayiç-ül Vukuat/Türk Tarih Kurumu/1980
                                                               3- türkcebilgi.com

 


Vildan Poyraz Coşkun
Ocak 2017
Yazı No: 34
-----
Sözşehri Dergisi
Sayı 8, Ocak, Şubat, Mart 2017

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder